Komutan Ali, 4 askeri ile yer yer çukurlukları olan büyük bir ovaya gelmişti. Askerlerinin gözlerindeki azmi görünce gururlanıyor, eğitimlere geçmek için can atıyordu. Askerler, Komutan Ali’yi dikkatlice takip ediyordu. Büyük bir çukurun önüne geldiklerinde durdular. Çukurun yan tarafında duran tabelada “ 5 Metre “ yazıyordu. Çukurun diplerinden askerlerin burunlarına pis bir koku geliyordu. Ali, boğazını temizleyerek konuşmasına başladı:
- “ Askerlerim burası eğitimimizin ilk yeri. Bu çukura gireceksiniz. Ve ben sizi bir saat sonra buradan çıkaracağım. Dayanamayacak asker olursa “ yeter “ diye bağırması yeterli olacaktır. Gelip o askeri oradan çıkaracağım. Şimdi çukura girme zamanı” dedi yüksek bir ses tonuyla. Askerler çukurun içinden gelen ağır kokuya aldırış etmeden içine daldılar. Yumuşak bir zemine düşmüşlerdi. Askerler yukarıdan Komutan Ali’nin gidişini gördüler. Çukurun içi yukardan görüldüğü kadar geniş değildi. Askerlerin burunları çok kötü kokular alıyordu. Askerlerden biri dayanamayarak yere yığıldı. Diğer askerler onu ayıltmaya koyuldular. Bir yandan da burunlarını örtmeye çalışıyorlardı. Bir asker burnunu kapatıyor, ağzından nefes almaya çalışıyordu. Ağır koku gittikçe zihinlerine kazınıyordu. Yerlerde siyahçana yumuşak şeyler görüyorlar fakat aldırış etmeden durup bekliyorlardı. Yerlerde ıslaklıklar da mevcuttu. Bayılan arkadaşını ayıltmayı başardılar. Bir süre geçtikten sonra iki asker ortama alışmaya başladı. Bayılan asker hala bitkin durumdaydı. Burnunu kapatan, ağzından nefes almaya çalışan asker ise hala kokuyu hissediyordu. Bir saatin geçtiğini anlayamadan, yukarıdan Komutan Ali’nin geldiğini duydular. Önlerine ip salmıştı. Birer birer yukarı çıktılar. Ali, askerlerinin yüzlerine baktı ve şöyle sordu:
- “ Kokuyu hala hissedeniniz var mı? “ diye sordu.
Eli hala burnunu kapatmakla uğraşan asker, “ Evet komutanım “ diye cevap verdi. Ali sözlerine şöyle devam etti:
- “ Sen kokuyu hissediyorsun çünkü burnunu kapatarak kokuyu burnuna almayı sağlamadın. Koku almaçlarını aşağıdaki kokuyu bir süre alsalaydı, daha sonra yorulacaklar ve sana o kokuyu hissettirmeyeceklerdi. Diğer arkadaşların burunlarını kapamadıkları için koku almaçları aşağıdaki kokuya alıştılar ve bir süre sonra ortama alıştılar. Ama buna rağmen dayanman güzel. Aşağıda ne var ve bu eğitimin amacı ne diye sorarsanız cevaplayayım. Aşağı dışkı, idrar, bozuk et, ölü hayvan, yanmış ot kokularından oluşan bir çukurdu. Dipte zaten bazılarına rastlamışsınızdır. Aşağıdaki bu kokulara dayanan bir asker, her türlü kokuya dayanır ve her türlü dağdaki hastalığa karşı direnç gösterir. Bu bir psikolojik test olarak da görülebilir. Dağdaki her türlü zorluğa karşı adapte etmek buradaki psikolojik testlerden de geçiyor. Ve bunu hepinizin geçtiğine gerçekten seviniyorum. Şimdi yerimiz deniz kıyısında. “ diyerek askerlerini bilgilendirdi. Askerler bir yandan eğitimi geçtikleri için sevinçlilerdi. Bir yandan ise Bordo Bereli olmanın gerçekten çok zor olduğunu anlamışlardı.
Ali, askerleri ile ovadan aşağıya doğru inerek deniz kıyısına geldi. Deniz kıyısında bir tekne vardı. Tekneye binmelerini işaret ederek, askerleri ile küçük tekneye sığıştılar. Teknenin içinde oksijen tüpleri ile dalgıç takımları vardı. 4 askerine bunları giymelerini söyledi. Askerler hemen giymeye koyuldular. Tekne ile denizin ortalarına doğru geldiklerinde Ali, tekneyi durdurdu.
- “ Askerlerim! Şimdi giyinmiş olduğunu dalgıç elbiseleri ile derin bir dalış yapacağız. Oksijen tüpleriniz 6 saat kadar dayanabilecek. Ben sizi buradan bir saat sonra almaya geleceğim. Bir saat denizin dibinde kalacaksınız. “ dedi ve açıklamasını bitirir bitirmez askerlerinin denize inmelerini işaretini verdi. Askerler denize bir anda daldılar. Ali, teknesini çalıştırarak askerlerinden uzaklaştırdı. Askerler bu eğitimin kolay olacağını düşündüler. İçlerinden “ Ne de olsa 6 saatlik tüpümüz var. Bir saat denizin dibinde tabiî ki kalırız “ diye geçiriyorlardı. Denizin dibinde keyiflice kalmaya başladılar. Balıkların dansları ilgi çekiciydi. Askerler o kadar rahattılar ki denizin dibinde birbirleriyle şakalaşıyorlardı bile. Bir saat geçtikten sonra suyun dibinden teknenin yaklaştığını gördüler. Bunun üzerine kafalarını su üstüne çıkardılar. Komutan Ali, teknesiyle askerlerin doğru yanaşıyordu. Askerler keyiflice tekneyi bekliyorlardı. Ali, teknesi ile askerlerine yaklaştı. Askerler teknenin durmasını bekliyordu ama Komutan Ali, teknesini durdurmadı. Askerlerinin yanından belli bir hız seviyesinde geçti.
- “ Başarısız oldunuz. Bir saat daha” dedi Ali, teknesinin üstünde askerlerinin önünden geçerken. Şimdi gittikçe uzaklaşmaya başladı. Askerler inanılmaz bir şaşkınlık içerisindeydiler. Durumu anlayamamışlardı. Bir saat suyun dibinde kalmışlardı. Neden başarısız sayılmışlardı ki? Tekrar kafalarını suyun dibine soktular. Bir saat daha denizin dibinde kaldılar. Teknenin geldiğini görünce kafalarını sudan çıkardılar. Ali Komutan, teknesiyle tekrar askerlerine doğru yanaştı. Askerleri bu sefer duracak gözüyle komutanlarına baktılar. Ama Ali, yine teknesiyle durmadı. Askerlerinin yanından geçti. Askerleri iyice afallamıştı.
- “ Başarısız oldunuz. Bir saat daha “ dedi tekrardan Ali komutan. Askerler durumu anlayamadılar. Neden başarısız olsunlar ki? Deniz altında bir saat kalmışlardı. Yılmadan tekrardan suyun altına daldılar. Oksijen tüpleri bitene kadar bu döngü devam etti. Ali teknesiyle her seferinde askerlerine yanaştı. Ama her seferinde yanlarından belli bir süratle geçti. Askerlerinin oksijen tüpleri bitmişti. Bu yüzden teknesiyle önlerinden geçerken arkalarından seslendi:
- “ Hala başaramadınız. Günümüzün hepsi denizde geçecek sanırım. “ dedi yüksek sesle. Askerler en sonunda durumun farkına varmışlardı. Amaç suyun altında kalmak değildi. Amaç suyun altında kaldıktan sonra, önlerinden geçen tekneye atlamaktı. Ama bunu sökmeleri için bayağı zaman geçmişti. Oksijen tüpleri olmadıkları için denizin dibine tekrar dalamadılar. Yorgunluk belirtileri çoktan başlamıştı. Karşılıklı iki çizgi haline geldiler. Böylece tekne aralarından geçecek ve herkes tek hamlede sıkışmadan atlayabilecekti. Komutan Ali bir saat sonra tekrar aynı yerden aynı süratle gelmeye başladı. Bu sefer askerlerinin durumu anladıklarını gördü. Ali, teknesiyle askerlerinin arasından geçerken, tam o sırada askerler bir anda tekneye tutundular. Zor da olsa yukarı teknenin içine çıkmayı başardılar. Şimdi teknenin içinde derin nefes alıyorlardı. Ali;
- “ Geçmeniz gereken en kolay gibi görünüp en zor yapılan testlerden biriydi. Demek ki bazen yemimizi kolay görmeyeceğiz. Her ne olursa olsun, her zaman işi zor görüp kolay bitireceğiz. Baştan işi kolay gördünüz bu yüzden şimdi zor halde tamamladınız “ dedi ders verir bir ses tonuyla. “ Şimdi karaya dönme zamanı “
Karaya döndüklerinde kıyıda başka bir tabur, askerler için bir eğitim sahası hazırlamıştı.
- “ Burada her gün kampınızda öğrendiniz atış talimini uygulayacağız. 12 tane askerimizin kafasında bir tahta duracak. Hedef tahtayı vurmaktır. Eğer askerlerimizi vurursanız, mekânları cennet olacaktır. Eğitim zahiyatı diye geçecektir. “ dedi Ali Komutan. Çok soğukkanlı görünüyordu. Bordo Bereli adayı olmaya çalışan dört asker şoka uğramışlardı. Kendi askerlerinin kafasının üstündeki tahtaya nasıl ateş edebilirlerdi ki? Ya elleri titrerse? Ya rüzgâr mermiyi kaydırırsa? Kurşun arkadaşlarının kafasına saplanacaktı ve ömür boyu vicdan azabı çekeceklerdi. Nasıl olabilirdi ki bu? Önce gerçek mermi olmayacak diye düşündüler. Ama daha sonra hazırlanan silahları görünce gözleri yuvalarından çıkacaktı. Kıyıda bekleyen 12 asker arkadaşı hedef olarak çoktan sıraya geçmişlerdi.
- “ Silahlarınızı alın. 50 metre atış talimi canlı hedefe karşı yapacağız. Eğer bu işi yapamayacağım diyen varsa şimdiden çıksın.” Dedi Ali sert bir dille. Askerlerden üç tanesi hızlıca nefes alıp veriyordu. Bir adım öne çıktılar. Sanki hepsi tek ağız olmuş gibiydi.
- “ Komutanım, ben yapamayacağım. Kendi askerime kurşun sıkamam. Şehit düşerlerse bu vicdan azabı ile yaşayamam “ dediler üçü bir ağızdan. Ali Komutan;
- “ O zaman siz şimdi hedef oldunuz. Ellerinize bir tahta alın ve 12 askerin yanına dizilin. Geriye sadece bir adayımız kaldı. Asker hazır ol ateşe “ dedi. Ayrılan üç asker iyi mi kötü mü yaptıklarını anlayamadılar. Şimdi ise hedef olmuşlardı. Komutanlarının emrini yerine getirerek 12 askerin yanına geçtiler. Şimdi toplam 15 olmuştu. Atıcı asker pozisyonunu aldı. 50 metre mesafeye geçerek nişan pozisyonuna geçti. Uzun namlulu tüfek kullanıyordu. Sırayla atışlarına başladı. Olası bir kazaya karşı silahının namlusunu arkadaşlarının kafasından bayağı yukarıda tutuyordu. İlk atışında ıska geçti. Derin nefes alarak tekrar atışa başladı. Attığı kurşunlar hep yukarıya doğru gidiyordu. Bir süre sonra ilk arkadaşının kafasındaki tahtayı vurdu. Diğerlerine geçti. Heyecanı biraz azalmıştı. Diğer arkadaşına da bayağı mermi harcadıktan sonra sonunda tahtayı vurabildi. Yerde bir sürü kovan olmuştu ve daha iki tane hedef vurabilmişti. Ali Komutan’ın “ Dur” emriyle asker durdu.
- “ Yerdeki kovanlarını say” dedi Ali Komutan.
Asker hızlıca kovanlarını saydı.
- “ 46 komutanım “ dedi asker endişeyle.
Askerin elinden silahı aldı. Şarjörü eline alarak, içinde 15 tane mermi kalmasını sağladı. Pozisyonunu aldı. Sırayla askerlerin kafalarının üzerindeki tahtalara ateş etmeye başladı. Her askerin tahtasına tek kurşun yetmişti. Yerde 15 kovan, tahtalarda ise 15 tane sıra ile delik oluşmuştu. Her hedefi tek atışta vurdu. Hedef olan askerler talimatın bittiğini görünce endişeli halleri gitmişti. Ali Komutan, taburu etrafında toplayarak;
-“ Bu eğitim bir atış eğitimi olmasının yanında yüklü bir psikolojik testtir. Benim eğittiğim dört Bordo Bereli aday arkadaşımızdan sadece bir tanesi Bordo Bereli olmaya hak kazanacaktır. Önemli olan canlı bir hedefe, en zor durumda en isabetli atışı yapmaktır. En zor durum ise burada arkadaşlarınıza ateş etmektir. Bizim amacımız tabii ki şehit verme isteği değildir. Burada kaza olmamasını tabiî ki her asker kadar bizde isteriz. Ama bu eğitimi ancak bu şekilde yapmak zorundayız. Bu kadar zor durumda isabetli atış yapılırsa, her türlü savaşta en zor anda en iyi atışı yapabiliriz. Üç arkadaşımız bunu göze alamadılar. Demek ki savaş sırasında düşman önlerine çıksa iyi bir atış yapamayacaklardı. Duygularına yenik düştüler. Duygularına yenik düşen, sırtından kurşunu yemeye mahkûmdur. Atışı göze almayarak duran bir hedef oldular. Gerçek bir savaşta da atış yapamazsanız duran hedef olursunuz. Atış yapabilen arkadaşımız her ne kadar kötü atış yapsa da atış yapabilme psikolojisine sahip olduğu için ve bu cesareti ile zamanla daha iyi atışlar yapabileceği için şu an Bordo Bereli olmaya hak kazanmıştır. Vatanımıza hayırlı olması dileğiyle” dedi Ali Komutan babacan bir tavırla. Bordo Bereli olmaya hak kazanan asker komutanından söz alarak merakla bir soru sordu.
- “ Komutanım, siz Bordo Bereli olmaya ilk adım attığınızda, şu an benim pozisyonumdayken, bu eğitime ilk girdiğinizde kaç mermi harcamıştınız “ dedi asker meraklı halde.
Ali Komutan gülümseyerek;
- “ 40 mermi “ diye cevap verdi.
-“ Komutanım, neredeyse aynı miktarda mermi atmışız.” Dedi asker sevinçli gözlerle.
Ali Komutan daha da gülümseyerek;
- “ Ama 40 hedef vardı “ dedi…
Kupkuru ayaz, dağın eteklerini içten içe kabartıyordu. İç titretici bu soğukta dağa çıkmış, üzerlerinde sadece atletleri bulunan 5 asker sığınacak yer arıyordu. Küçük bir mağaranın ağzına doğru ilerlediler. Baş taraftaki kişiye komutanım diye sesleniyorlardı. Adı Ali idi ve mağaranın çarpık taşlarına geldiğinde arkasındaki birliğe seslendi;
- “ 3 Gün barınacağımız yer burası. Allah yardımcımız olsun. Hepimize kuvvet versin. “ dedi.
Üstlerindeki atletlere aldırmaksızın soğuğa karşı koyuyorlardı. Aralarında susayan arkadaşları vardı. Etrafına 4 arkadaşını aldı, bir çember halinde kendi eksenini saracak şekilde oturmalarını sağladı. Bir süre sadece mağaranın derinden gelen sesi ile rüzgârın melodisini dinlediler. Yılanların küçük kayaların arasından çıkmalarını izlemeye daldılar. Ali çemberin içinden kalkarak konuşmaya başladı;
- “ Aramızda susayanlar olacaktır 3 gün zarfında. Bazı teknikleri burada sizlere öğreteceğim. Herkes botlarının bağcıklarının bir tanesini çözsün. Ve ağzını alsın. Bir kısmı ağzınızın içinde olacak, bir kısmı ise dışarıda. Tükürük bezlerine baskı yapılarak dile gelen tükürüğün 5 katı fazlası tükürük elde edeceğiz. Böylece susamaya dayanıklılığımızı daha da arttıracak. “ dedi Ali kendinden emin bir halde. Diğer askerler hemen komutanının dediklerini yapmaya koyuldular. Bir süre sonra gerçekten ağızlarında nemlenme olduğunu hissettiler…
— 1 Gün Sonra -
Gündüz, dağlardan çekilmeye başlayıp yerini geceye terk etmişti. Askerler susuzluğa bu şekilde dayanmaya başladılar ama şimdi de aç olduklarından dolayı üşüme hisleri daha da artmıştı. 1 gün olmuştu yemek yemeden durmaları. Bir asker ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışıyordu. Ali Komutan ise yine yerinden ayağa kalktı. Askerlerinin üşüdüğünü ve açlık duygularını hissetti. Biraz gevşeyerek konuşmasına başladı;
-“ Askerlerim. Şimdi açlık hissinin dünyadaki canlılar için en zor şey olduğunu anlayacağınız bir duruma geldiniz. Aç olduğunuz için vücudunuz direncini yitirdi ve üşüme hissiniz daha da arttı. Burada oturup evlerimizdeki gibi sıcak yemekler yiyemeyeceğiz. Belki de ağzımıza birkaç gün boyunca katı bir şey girmeyecek ama biz burada bu halde ölümü beklemeyeceğiz. Türk Askeri her zorlu durumdan, göğsünün akıyla çıkmayı başarmıştır. Şimdi yılan yakalayarak yılan yiyeceğiz. İsminin ve şanının tam tersine tadı çok lezzetlidir ve insanı uzun bir süre boyunca tok tutar. “ dedi bir solukta
Üç asker hemen ellerine aldıkları büyük taşlarla, küçük kayaların arasında dolanıp duran yılanları dikkatlice takip edip bir çırpıda yakaladılar. Taşları baş kısımlarına atıp gövde kısımlarının yenilebilir olması için ortam sağladılar. Komutan Ali, askerlerini dikkatlice izledi. Bir süre sonra etraftaki çırpıları toplayarak birbirlerine doksan derece şeklinde belirli aralık ve hızla sürterek kıvılcım yakmaya başladılar. Askerlerden birisi idrarını duvar dibine yaptıktan sonra birbirine sürtüğü tahtaları duvardaki idrar nemine sürdü. İdrarın içinde asit vardı. Ve bu tip ayazlarda tahtalardan güçlü ateş elde etmek için bu yola başvurmak zorundaydılar. Bir süre sonra kıvılcımlar ateş oldu ve yılanların pişeceği güzel bir alev haline geldi.
3. gün mağaralarından dışarıya çıkarak su aramaya koyuldular. Emdikleri ipler artık gittikçe işe yaramaz hale gelmiş ve dilleri de yara olmaya yüz tutmuştu. Dudakları kuruluktan çatlıyordu. Komutan Ali, askerlerini yeşillik bir yere girerlerken durdurdu.
- “ Askerlerim. Şimdi önümüzdeki bazı göstereceğim bitkilerin özellikle yeşil olan bitkilerin bize nasıl yarar sağlayacağını göreceğiz. Köklerine kadar söküp kaldığımız yere götüreceğiz. Köklerini ateşle ısıtacağız ve böylece bu soğuk havada kökünde depoladığı suyu ısıtarak damla damla düşmesini sağlayacağız. “ dedi. Diğer 3 asker hayretle komutanının dediklerini yaptılar. Gerçekten de sular yavaş da olsa damlıyordu…
3 günün sonunda dağın eteklerine askeri helikopter yavaş yavaş indi. Ali ve askerleri, helikopterin içine dimdik halde bindiler. Helikopterdeki askerlerden biri;
- “ Komutanım nasıldı kamp. Askerlerimiz nasıllardı “ dedi gözlerinde heyecan parlıyordu.
Komutan Ali, gururlu bir halde;
-“ Aramıza yeni Bordo Bereliler katıldı “ dedi…
Ertesi gün ufak bir tören ile bu üç askere Bordo Bere verildi. Rütbeleri yükseltildi. Komutan Ali, bu üç askere Bordo Bere Nişanı’nı takıyordu. Kampta onla kalan ve Bordo Bere’ye yükselen askerlerinden biri Komutan Ali’ye dayanamayarak sordu;
- “ Komutanım, bizle kaldığınız sürece ne yemek yediniz, ne su içtiniz ne de üşüdünüz. Kısacası bize öğrettiğiniz hiçbir şeyi o an yapmadınız. Nasıl oldu bu? “ diye sordu . Komutan Ali istifini bozmadan ;
- “ Bordo Bereli’ ye bir kez yapacağı şey öğretilir. Bir daha onu uygulamaz, öğretir. Bana öğretildi. Uygulamadım, öğrettim. Artık sizde uygulamayacaksınız öğreteceksiniz. Bünyeniz artık her zorluğa dayanacaktır. Aramıza hoş geldiniz “ dedi…